Kendi Alın-Yazısını Nasıl Yazabilirsin?

Kendi Alın-Yazısını Nasıl Yazabilirsin?

İsmail Barış Özpazarcık, MCC

İsmail Barış Özpazarcık, Yön Yönetim Yetkinlik Enstitüsü kurucusu ve eğitimcisidir. ICF-MCC unvanlı koç-mentördür. Koçlar için “Koçluk Oyun Araçları” markasını oluşturmuş, farklı yaş gruplarına oyunlar tasarlamıştır. Yine koçluk dünyası için, www.seninsistemin.com DPAR Dijital Performans Asistanı yazılımını hayata geçirmiştir.

“Başkahraman Kendisin”, “Bütünsel Koçluk”, “BOLD-Yaşama Sanatı”, “Deha” kitaplarının yazarıdır. “Alaturka Hayatlar Alafranga Masallar” adlı kitabı TRT tarafından belgesel olarak yayınlanmıştır.

Alın-Yazısı

Türkçe dilinin metaforlarla bezeli bazı kelimelerine hayranım. “Alın yazısı” da böyle bir kelime. Başımızın alın kısmına vurgu yapıyormuş gibi görünse de, bana göre, “al-yaz” anlamına gelen bir telkin niteliği taşıyor.

Alın-yazısı, Türkçemizde, “Kendi kaderini yazmak” anlamında kullanılır.

Ve güzel Türkçemiz; “Alın- Yazın” der bize düpedüz. Alın kalemi elinize ve yazın.

Yeni bir sürece başlarken bu fırsatı sakın ola sakın kaçırmayın!

Her birimiz, zaman-mekan boyutunda yaşadığımız için; zaman ve mekanın yeni enerjisi, yeni bir başlangıç anlamına gelir ve daima yani bir zihnen, kalben, yeni bir hazırlık gerektirir.

Sistemimiz yeni bir döneme başlarken, yeni bir yıla, yeni bir aya, yeni bir haftaya daima beyaz sayfa açmayı sever. Yeni bir defteri almak ve yazmak gibi. Yeni bir güne, tertemiz bir sayfa açmak gibi. Yeni bir alanda, yeni bir mekanda olmanın heyecanı gibi.

Yeni bir yıla hazır olmanın heyecanı ve taze enerjisi ile, içimizdeki yaşam enerjisini diri tutacak, iyi hissetmemizi destekleyecek, umudumuzu arttıracak, sevgimizi, neşemizi, cesaretimizi, şevkimizi arttıracak bakış açısını paylaşmak istiyorum sizinle.

Yargılamadan Kendini Anlamak:

Biz uzun mesafe koşucusuyuz. Kendi hızımızda, kendi tarzımızda, kendi tavrımızda öyle ya da böyle ilerlemek için bu yaşamdayız. Biz ilerlemeye programlıyız. Gelişmeye, değişmeye, dönüşmeye, tekamüle…. Bazen dirensek de, zamanı gelince olmakta olan oluyor. Kimi alanlarda tazı gibi, kimi alanlarda kaplumbağa gibi. Uzun mesafe koşucuları bazı zamanlar yavaşlamaya, durmaya, molalar verip yoluna devam etmeye, sonra da belirli bir ritimle devam etmeye alışıktırlar. İnsan da böyledir. Bu yıl hiçbir şey yapmamış gibi gelebilir size. Fakat durarak da çok şey yapmış olabilirsiniz. Gözlemleriz, enerjimizi tazeleriz, şarj oluruz, her şeyden önemlisi öğrenmeye devam ederiz. Bunun için kendine yüklenmemek, ihtiyacımızın ne olduğunu anlamak çok değerlidir. Hani bazen canınız bir şey çeker, durduk yerde ıspanak yemek gelir içinizden. Ya da ne zamandır görmediğiniz, özlediğiniz bir arkadaşınızı ararsınız. Ya da her zaman evet dediğiniz bir şeye hayır demek gelir içinizden. Bunu size yaptıran bir ihtiyacınızı bilen ve talep eden tarafınızdır.

O halde, buraya bırakacağım güçlü soru şu:

“Şu anda, şimdi, ihtiyacım olan tam olarak ne? Ve bu farkındalık ışığında, neyi yapmayı seçiyorum?”

 

Kendine Şefkatle Dokunmak:

Kendimizi eleştirmeyi öğrendiğimiz kadar kendimizi takdir etmeyi de öğrensek, adımlarımızı daha sağlam atabiliriz. Kendi yolumuzda yürürken elbette iyi şeyler olduğu kadar hatalar da yaptık. Belki de, yeri geldi, gerçek kendimizi dışladık. Yeri geldi, azarladık, yeri geldi kızdık, suçladık; belki de affetmekte zorlandık. Bunların hepsi insanca. Bütün hatalar insancadır. Kendimizden utandığımız durumlardaki tüm hatalar da buna dahildir. Başkalarının hayatına dokunmak, onları desteklemek istiyorsak, önce kendimizi desteklemek vazgeçilmezdir. Kendi kalbimizin saflığını görmek, kendine şefkatle dokunmak, ilk adımdır.

O halde, buraya bırakacağım güçlü soru şu: “Yaşam deneyimlerime ilişkin hangi rollerde kendimi desteklemeyi seçiyorum? Kendime şefkatle dokunmak konusunda cömertçe davranacak olsaydım, hangi durumlarda kendimi destekliyor olurdum?”

 

Yeniden şansım olsaydı?

Yeni bir yıl için de, yeni bir gün için de bu soru muhteşem bir sorudur. Bugünü yeniden yaşama şansım olsaydı, neleri farklı yapardım? O olayı öyle değil de böyle algılamış olsaydım, o kadar şiddetli tepki verir miydim? O kişinin söylediklerini bu kadar kişisel algılamamış olsaydım, iletişimimin zemini hangi yönde, nasıl değişirdi? Neleri değiştirmeye muktedir olduğumuzu, gücümüzün nerede başlayıp nerelere uzandığını biliyor olsaydık, hayatın sorumluluğunu alma, inisiyatif geliştirme noktasındaki gücümüzü nasıl kullanırdık?

Bu bir yılı kendi perspektifimde yeniden çerçeveleme metodu ile yeniden algımı, duygumu düzenleseydim, gelecekte başımıza gelebilecek hangi musibetlerin önünü kesmiş ya da yolunu değiştirmiş olurdum, bunu bilebilir miyiz?.. (Bana bu soruyu sorduran kendi alın-yazımızı, kendi kaderini yazan olduğumuza yönelik inancımdır)

Ve bu yıl için sorduğum bu soruyu, her gün için zaman ayırıp yapmış olsaydım, hayatın bana armağanları neler olurdu?

O halde, buraya bırakacağım güçlü soru şu: “Bu yılı yeniden yaşama şansım olsaydı, neleri farklı yapardım? Bugünkü aklımla, yeniden güncellediğim davranış biçimi, beni nereye taşırdı?”

 

 Umudu Aktif Tutmak: “Oldurmak”

Umut, bekleme üzerine kurulu değildir. Klasik düşünme şekliyle, deriz ki: Yeni yıldan beklentim şöyle; …….bana şunu şunu getirsin….”

Bunun yerine şunu demeye ne dersiniz; “Yeni yılın bana şunu şunu getirmesi için ben de şunları şunları yapmayı seçiyorum.”

“O benim ayağıma gelsin” değil, “Ben varlığımı onurlandırarak, yaradanın da izniyle, bu durumu oldurmaya niyetliyim.”

“Oldurmak” belki de hayatı özetleyen bir kelime. İçinde “Ol” (özbenliğin kendisi ol) kelimesi vardır. “Dur” (nefes al, gözden geçir anlamında) kelimesi vardır. “Durma” (devam et, eylemde olmayı sürdür) kelimesi vardır. Hepsi bir araya gelir, bir durumu “Oldurmak” üzere harekete geçeriz. Umudun aktif olması da, “Oldurmak” üzerinedir. Umut ettiğimiz şeyi, ancak harekete geçerek oldurabiliriz.

İyi dilekler, niyetler, dualar, pozitif olumlamalar, eyvallah, başımızın üstünde yeri var. Fakat pasif bir beklentinin sonuç vermediğini, aksiyonun, hareketin sonuçları yarattığını biliyoruz. Kaderin bizim hakkımızda bir kanaati vardır, belki de yazgısı yazılıdır. Fakat bu kanaatin inisiyatifi, sorumluluğu kimdedir? Bu durum değiştirilebilir mi? Kaderine razı olmadığınız durumlarda yeni bir alın-yazısı bir şeyleri gerçekten değiştirebilir mi?…

Denemeye değer.

Buraya bırakacağım güçlü soru şu: “Şu andan itibaren kaderini senin yazman mümkün olsaydı ve yazdığın her şey, potansiyel bir gerçekliğe dönüşseydi, nasıl bir hayatı seçerdin? Ömür sayfalarına severek yapacağın deneyimleri alacak olsaydın, bunlar neler olurdu? Ve sen kim olurdun?”

Diğer yazılarımıza göz atmak isterseniz koçluk bakışı ve koçluk araçları sayfalarımıza göz atabilirsiniz.

Yeni yazılarımızdan haberdar olmak için ABONE OL