Çocukları, Onlarla Empati Kurarak Nasıl İkna Edebiliriz?

Milton Ericson Hikayesi:

Çocukları, Onlarla Empati Kurarak Nasıl İkna Edebiliriz?

 Koçluk araçlarından biri, hikayelerdir. Ustaca kurgulanmış, metaforik hikayeler güçlü bir dönüşüm araçlarıdır. Hele bu hikayeler yılların seans deneyimiyle usta bir anlatıcıdan çıkıyorsa… işte Milton Ericksonn’un yaşanmış deneyimleri ve usta işi hikayeleri.

*****

Milton Erickson, NLP’nin model aldığı bir ‘psikoterapist’, ‘hipnoterapist’dir.

Koçluk sanatında güçlü soruların ne kadar önemli olduğunu bilenler, Milton Ericson kanalıyla önce NLP (Beyin Dili Programı) bilimine, sonra da Koçluk bilimine geçen güçlü soruların, hipnotik dil kalıplarının yaratıcı olduğunu bilirler.

Bugün bu kadar güçlü sorular sorabiliyor, dil kalıplarını esnek, etkili, güçlü kullanabiliyorsak, koçluğumuzu meslek olarak hem fark yaratan, hem de sonuç yaratan bir şekilde uygulayabiliyorsaki, Milton Erickson’a çok şey borçluyuz.

Bay Erickson dili öylesine ustaca, öylesine güçlü kullanır ki, bu dil sayesinde yol arkadaşlığı yaptığı insanın bilinçaltına, kalbine ulaşır. Bu sayede çok önemli değişimler, dönüşümler sağlar. NLP bilimi bu dili modelleyecek yöntemler geliştirmiş, buradan da “Milton Model” adını verdiği dil kalıpları” oluşmuştur.

Milton Erickson’un insanın iç dünyasına dair en büyük başarısı, hikayeleri kişinin gündem konusu ve karakteristik özelliklerine göre tasarlaması ve anlatmasıdır.

Aşağıda yer alan metin, Türkçe’ye çevrilen “Sesim Seninle Her Yerde” adlı kitabından alınmıştır.

Milton Ericson Hikayesi Çocukları, Onlarla Empati Kurarak Nasıl İkna Edebiliriz?

“Onbeş yaşında bir kız çocuğu sürekli baş parmağını emiyordu. Anne babası beni arayıp ağladılar, sızladılar, hayıflandılar. Kızlarının gün boyu parmaklarını emerek kendilerini rahatsız ettiklerini anlattılar. Kız başparmağını okul otobüsünde de emmekteydi. Ve otobüs şöförü bundan rahatsızlık duyuyordu. Diğer çocuklar da rahatsızlık duyuyordu. Öğretmenleri onun başparmağını emmesinden şikayet ediyorlardı.

Kız ofisime geldiğinde cüretkar ve gürültülü bir şekilde parmaklarını emmekteydi. Ailesi diğer odadaydı ve benim ne anlatmakta olduğumu duyamazlardı. Ona, “Başparmağını emme konusunda oldukça aptal olduğunu söyleyebilirim” dedim. Annemler gibi konuşuyorsunuz dedi. Hayır dedim, zekice konuşuyorum. Ailenin katlanmakta olduğu, otobüs şoförünün katlanmakta olduğu hafif bir rahatsızlığa sebep veriyorsun. Okulda kaç bin çocuk var? Bunu herkesin yanında yaptın. Şimdi, eğer zeki olsaydın, başparmağını öyle bir şekilde emerdin ki, bu mesela baban için çıldırtıcı olurdu.

Annen ve babandan senin başparmağını emmen konusunda çenelerini kapalı tutacaklarına dair söz aldım. Bu konuda sana tek bir kelime bile söylemeyecekler. Bu da demek oluyor ki, sen, tadını çıkara çıkara, şapur şupur baş parmağını emebilirsin. Sonuç olarak, bir saat al. Bu akşam, yemekten sonra, babanın yanına otur ve yirmi dakika boyunca emebileceğin kadar gürültülü, şapır şupur başparmağını em. Babanın yanında yirmi dakika oturduktan sonra annenin yanına git, saatine bakıp yirmi dakika boyunca başparmağını em, hem de şapır şupur.  Anne ve babandan başparmağını emmen konusunda sana hiçbir şey söylemeyeceklerine dair söz aldım. Onları istediğin kadar sinirlendirip tadını çıkarabilirsin. Ve onların bu konuda yapabilecekleri bir şey yok. Onlar da bu durumu böyle kabullendiler; üzgünüm, ama böyle… Otobüs şoförüne gelince…. Onu günde iki kez görüyorsun. Okul çocuklarını her gün görüyorsun. Şimdi normal olarak, bir kız öğrenci, bazı kız öğrencileri ya da bazı erkek öğrencileri sevmez. Böyle birisini gördüğünde, hoşlanmadığın, sevmediğin birini gördüğünde baş parmağını azına götür. Ve gerçekten de doya doya em. Hem de şapur şupur. Bunu da diğer öğretmenlerin karşısında amaçsızca yapma. Hoşlanmadığın öğretmeni her gördüğünde baş parmağını ağzına götürüp emmenin tadını çıkar. Hem de şapur şupur.

Onbeş yaşındaki kız çocuğu için parmak emme olayını zorunluluk, bir görev haline getirmiştim. Ve o bir şey yapmak zorunda olmaktan hiç mi hiç hoşlanmamıştı. Bir aydan kısa bir zamanda bu emme konusu şapur şupur bir şekilde sona ermişti!

********

“Kızım ilkokuldayken eve gelip bana dedi ki: Baba, okuldaki bütün kızlar tırnaklarını yiyorlar ve ben de modaya uymak istiyorum.

Pekala kızım dedim; kesinlikle senin de modaya uyman gerek. Sanırım moda kızlar için oldukça önemlidir. Şimdiye kadar kızlardan oldukça geri kalmış olabilirsin. Onlara uygun şekilde davranmaya can atıyor olabilirsin. Hem onların oldukça fazla tecrübesi olmuştur. Sen de tecrübe sahibi olmak istiyor olabilirsin. Bundan dolayı, kızların seviyesini yakalayabilmen için, her gün yeterince tırnaklarını yediğinden emin olmalısın. Şimdi, her gün, günde üç kez on beş dakika tırnaklarını yersen… emin ol, ben sana saat de bulurum… günde üç kez, onbeş dakika tırnaklarını yersen, bu da tamı tamına şu kadar saat yapar; böylece sen de onlara yetişebilirsin.

Kızım bunları dinledi; muntazam şekilde hiç sektirmeden buna uygun şekilde davranmaya başladı. Ne de olsa bu bir modaydı. Onun geride kaldığı açıktı. Diğerlerine yetişmek durumundaydı. Her ne kadar görev ve zorunluk olsa da, başlangıçta bu işi yerine getirmek konusunda çok coşkuluydu. Daha sonra geç başlayıp, erken bitirmeye başladı. Ve çok geçmeden dedi ki, ‘Baba, okulda yeni bir moda başlatacağım. Hatta buna kesin olarak karar verdim. Uzun tırnak modası…”

*******

Bu yazı, Milton Erickson’un “Sesim Seninle Her Yerde” kitabından alınmıştır.

https://www.kitapyurdu.com/kitap/sesim-seninle-her-yerde-milton-h-ericksonun-telkin-hikayeleri/381874.html

Yeni yazılarımızdan haberdar olmak için ABONE OL